Can Çelebi'yi Fransa'ya uğurlarken

Yazarımız Zeynur Pehlivan, kaybetmeyi asla kabul etmeyen ve Fransa’da hentbolu ile başarı merdivenlerini birbir çıkacak olan Can Çelebi’yi kaleme aldı.

Can Çelebi'yi Fransa'ya uğurlarken
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Brat Pitt’in başrolünde oynadığı “Kazanma Sanatı”, nam-ı diğer “Moneyball” filmini izlemişmiydiniz?

Brad Pitt, kısıtlı bütçesi ve farklı takım yönetimi anlayışı ile şampiyonluğun en büyük adaylarından olan diğer zengin kulüplere kafa tutan bir beyzbol takımının başındaki isimdir.

Bu filmdeki birçok sahneyi net olarak hatırlamam ama bir sahnesini hiç unutmam.

Kazanmaları gereken bir maçın kaybedilmesinin üzüntüsü içerisinde soyunma odasına giren Billy (Brad Pitt) bütün sporcuların güldüklerini, eğlendiklerini ve dans ettiklerini görür.

Billy’in soyunma odasına girdiğini gören tüm sporcular eğlenmeyi bırakır ve yerlerine oturur. Ancak soyunma odasının kapısına sırtı dönük olarak dans eden bir sporcu ise Billy’i görmez ve dans etmeye devam eder.

Bu duruma çok öfkelenen  Billy, kenarda duran beyzbol sopasını alır ve bütün gücüyle duvardaki taktik levhasına vurur ve; “Biz maçı kaybettik siz burada eğleniyorsunuz. Siz kaybetmek ne demek biliyor musunuz” dedikten sonra eliyle dışarıdan gelen sevinç nidalarını işaret ederek birkaç saniye durur ve “Kaybetmenin sesi budur” der.

Bu sahne gözümün önünden hiç gitmez. “Kaybetmenin sesi!..” Siz maçı kaybettiğinizde, dışarıdan gelen sevinç çığlıkları.. Uzun zamandır hentbolun bu sevinç tarafını görmeyen bir kişi olarak soruyorum. Kaybetmenin sesi bu mudur gerçekten?

Elbette sporda bir kaybeden, bir kazanan olacak.  Ancak biz, bu “kazanmak” denilen duyguyu son yıllarda neredeyse unuttuk. Sporcuların neler yaşadığını, alışkanlık haline gelmiş olan bu durum karşısında neler hissettiklerini bilemem ama hentbolumuzda az da olsa bu durumu kabullenmeyen ve bu durumu değiştirmek için elinden gelen herşeyi yapan sporcularımız var.

Ben şimdiye kadar uzaktan bakarak hayallerine kavuşmuş olan birisini hiç duymadım. Hayallerine kavuşan insanların başarı anahtarlarının hep “Çalışmak, çalışmak, çalışmak”, “Çok çalışmak” olduğunu okudum ve duydum.

Hentboldaki hayallerine kavuşmak için hentbolun en güçlü kapılarını zorlayan isimlerden birisi de Can Çelebi.

Can, çalıştı, gerçekten istedi ve geçen sene Hırvatistan hentbolunun kapısını açtı. Çok çabuk uyum sağladı. İnanılmaz bir sezon yaşadı. Kısa süre içerisinde kendisini takıma, seyircilere kabul ettirdi. Son toplar, son goller, son saniyeler ve takım arkadaşları hep onunla buluştu. Atılan her gol sonrası anons edilen “Can Çelebi” isminin, bir Türk ismi olduğunu Hırvatistan ve SEHA Liginde yer alan birçok ülkede duyurdu.

Bir sporcunun gol sonrası kendi ismini duyması ne kadar güzel bir duygudur biliyor musunuz? Hele uzaktayken.. Hele bu anonsları kendi ülkesinde duymamışken..

Can, daha çok çalıştı, daha çok istedi ve bu sene hentbolun en iyi liglerinden birisi olan Fransa’ya transfer oldu. Ama bu kez kapıyı kendisi değil, kendisine kapıyı Fransa açtı. Geçen sene Nagy ile karşılıklı oynayan Can, bu sene Karabatic’le oynayacaktı.

Can’ın kendisindeki gelişmeyi, kendisindeki değişmeyi biz uzaktan izliyor ve alkışlıyorduk ama bunun için  neler yaptığını, neler yaşadığını ve bu değişimin nasıl olduğunu tam olarak bilmiyorduk. Öğrenmek içinse “Can” atıyorduk.

Eşimin rahatsızlığında “Hocam hayırdır neden yazmıyorsunuz” diyecek kadar bizi iyi tanıyan Can, bu kez de kendisi ile olan merakımızı anlamış olsa gerek ki, Ankara’ya geldiği bir akşam beni aradı ve “Hocam sizi yemeğe bekliyoruz” dedi.

Haber

Kendisini sorularla başının etini yiyeceğimizden korkan Can, işi sağlama almak istemiş olsa gerek ki, bizi önce bireysel sponsoru olan Base Life’ya  götürdü.

Base Life gezimizde “Can, sanki bizi kendi evinde ağırladı” demek sanırım yanlış olmaz. Base Life çalışanları ile olan dialogu, rahat tavırları, bütün kapıların kendisine kolaylıkla açılması.. Ama Can’ın orada farklı ve kendisine ait bir yermiş gibi hissetmesinin başka bir nedeni daha var.

Can, kendisini oraya ait hissediyor. Çünkü girişte, kendi forma numarasıda olan 49 nolu dolabın üzerinde “Milli Hentbolcu Can Çelebi için tahsis edilmiştir” diye yazılmış, sadece tek bir dolapta, sadece Can’a  özel bir yazı var.

Bir süre sonra tanıştığımız Base Life müdürü Arda Kahraman ise bireysel sponsorluk teklifinin Can’dan geldiğini, kendisinin milli takım sporcusu olduğunu bildikleri ve Can’ın nasıl çalıştığını gördükleri için bu teklifi hemen kabul ettiklerini belirtti. Bir süre sonra Can’ın  Hırvatistan’a transfer olması ve orada sergilediği performans ile gururlandıklarını ve halen sponsorluk anlaşmasının devam ettiğini açıkladı.

Haber

Kendisine bir hentbolcuya verdikleri destekten dolayı teşekkür ettikten sonra, Base Life’da ki gezimize devam ettik. İçinde bir sporcunun ihtiyacı olan en modern aletlerin yer aldığı Base Life, çalışmak isteyen herkes için,  içinden çıkılmak istenilmeyen bir mekan. Koşmak, yüzmek, yürümek, tırmanmak, bisiklete binmek, dans etmek, basketbol, beach volley oynamak vb.. Base Life, hareket etmek isteyen herkesin kafasındaki soruya cevap bulabileceği bir spor merkezi.

Ama benim orada gördüğüm en önemli şey ise Base Life çalışanlarının her egzersizi, her çalışmayı, keyifli, eğlenceli haline getiriyor olmaları. Çünkü geniş terasta gördüğümüz ve bir süre izlediğimiz Spinning çalışmasından önce yapılan dans gösterisi  insanlarda hareket etme, dans etme isteği uyandırmıştı bile.. Dansın, müziğin verdiği coşku ile başlamışlardı çalışmaya. Can’ın neden orayı seçtiğini Base Life’yı gördükten sonra daha iyi anladım.  Base Life;  keyif alarak, eğlenerek spor yapmak isteyen herkesin bulunmak isteyeceği bir spor merkezi.

Can’ın kendi evinin her bölümünü tanıtırcasına yaptığımız Base Life gezisine son vererek Çelebi ailesinin diğer fertleri ile buluşmak için evlerine doğru yöneldik ve girer girmezde başladık bitmek tükenmek bilmeyen hentbolu konuşmaya..

Anne-baba sporcu olunca sohbetin ritmide, havasıda hiç düşmedi. Anne-babanın yüzünde hep bir gülümseme olunca sohbetin neşeside hiç bitmedi. Yemek leziz, sohbet nefis.. Çorba ile hentbola, ana yemek ile Nexe’ye, tatlı ile SEHA Ligine geldik.

Biz ona; “Can, yurtdışında oynaman gerektiğini ne zaman fark ettin? diye sorduk. O bize; “12-13 yaşlarımdaki hayalimdi, daha sonra hedefim haline geldi. Şimdi hayallerimi yaşıyorum.” dedi.

Biz ona; “Yurtdışındaki antrenman ve maçlardaki en büyük fark  nedir?” diye sorduk. O bize; ”Sistemli çalışmak, halkın ve basının ilgisi  ve  üst seviyeki disiplin.” dedi.

Biz ona; “Geçen seneki Can ile, bu seneki Can arasındaki fark nedir?” diye sorduk. O bize; “Daha olgun, daha zeki, daha hızlı.” dedi.

Biz ona; “Çok iyi bir sezon yaşadın. Hırvatistan ve Türkiye’de ki sana gösterilen ilgi nasıldı?” diye sorduk. O bize; “Sadece Hırvatistan’da değil, maç yapmak için gittiğimiz her Balkan ülkesinde bana olan ilgi üst düzeydeydi. Türkiye’de ise yurtdışına nazaran daha azdı.” dedi.

Biz ona; ”Can Çelebi istediğine kavuştu mu?” dedik. O bize; “Bu yola çıkarken bir Türk oyuncusunun Avrupa’da oynayabileceğini kanıtlamak için çıktım. Eğer şimdi yeter dersem, kendime ihanet etmiş olurum. Bu nedenle hedeflerim hiç bitmeyecek.” dedi.

Biz ona; “Bundan sonraki amacın nedir? Mesela Bundesliga’da Yunus Özmusul ile karşılıklı oynamak ister misin?” diye sorduk. O bize; “Fransa’da kalıp, Avrupa Kupalarında mücadele eden bir takımda oynamayı hedefliyorum. Yunus’un Almanya’da olması büyük bir başarıdır. Almanya’da Yunus, Fransa’da ben, Türk hentbolunu temsil edeceğiz. Umarım bu sayı ileriki yıllarda giderek artar.” dedi.

Gece uzadı, yemek uzadı, sohbet uzadı. Bir hentbol senesini, bir geceye sığdırmak mümkün olmadı.

Geçen sene Hırvatistan ve SEHA Liginde oynadığı hentbolla, hentbolunu iyice geliştiren Can Çelebi’yi bugün kalıcı olmak istediği Fransa’ya uğurluyoruz.  Hentbolun en büyük ismine.. Dünya, Olimpiyat, Avrupa Şampiyonu olmuş büyük bir hentbol ülkesine.. Karabatic’in ülkesi Fransa’ya uğurluyoruz. İster misiniz bir gün Can, Karabatic’le karşılıklı değil, yanyana oynasın! Neden olmasın?

İsteğini, mücadele gücünü, motivasyonunu kaybetmiş olan hentbolumuzda hayalleri olan Can gibi, Yunus gibi  insanları görmek çok güzel. Ancak bu hayal yalnızca Can’ın veya Yunus’un  hayali olmamalı.. “Avrupa’nın en iyi takımlarında oynamak” hayali, bütün genç hentbolcularımızın hayali olmalı.. Antrenörlerde, bu hayale göre sporcularını çalıştırmalı, yönlendirmeli ve bu sayı mutlaka çoğalmalı.. Hatta kendileride orada antrenörlük yapmayı hayal etmeli.. Ama sporcularda Can gibi, Can’ını dişine takarak çalışmalı..

Haber

Yazıyı  Can’ın bireysel sponsoru olan Base Life’ın duvarında okuduğum güzel bir cümle ile bitirmek istiyorum.

“Hiç kimse başarı merdivenine elleri cebinde tırmanmamıştır.”

Can Çelebi’de bu merdivenleri elinde hentbol topu ile gerçekleştirmeye çalışıyor. Başarılar Can Çelebi. Ne elindeki topu, ne kafandaki hayalleri bırak. Tırmanmaya devam..

Bakmadan Geçme