Hentbola Özlem…

Bir hentbolcu annesi, bir hentbol sevdalısı Zeynur Pehlivan yazdı…

Hentbola Özlem…
TAKİP ET Google News ile Takip Et

ZEYNUR PEHLİVAN yazdı:

Canım benim, aşkım benim! Nasıl bu kadar zaman ayrı düştük, nasıl bu kadar süre ayrı kaldık birbirimizden anlamış değilim. İlk defa bu kadar uzak kaldık, uzaklaştık birbirimizden!

Nasıl bu duruma düştük! Kimler, neler girdi bu büyük aşkımızın arasına ve ne kadar daha sürecek bu dayanılmaz ayrılık?

Oysa biz böyle miydik? Çocukluk aşıklarıydık biz! Beraber sevindik, beraber üzüldük, beraber ağladık, beraber güldük ve en önemlisi beraber büyüdük. Sen benden, ben senden çok şey öğrendim.

Bir tanem! Seni tanıdığım ilk günden bugüne kadar seni düşünmediğim gün olmadı. Seni düşünmediğim hiçbir gün, hiçbir dakika, hiçbir an olmadığı halde sensiz geçen bu on ay bana öyle acı veriyor ki! Seni bir yerde görebilir miyim, sana bir yerlerde rastlar mıyım diye, her yere, her köşe başına bakıyorum. Zaman zaman televizyonlarda karşıma çıktığında öyle mutlu oluyorum ki! Seni öyle eskisi gibi canlı, dinamik, aktif, çok yönlü bir sporcu gibi karşımda görmek beni öyle mesut ediyor ki! Zaten senin beni etkileyen en önemli özelliğin, bitmez tükenmez enerjin, her durumda, her koşulda mutlaka bir çözüm yolu bulman, aldığın her darbeye rağmen dimdik ayakta kalman, birçok yeteneği bir arada taşıman, güçlü, kuvvetli bir şekilde karşımda durman, elimden tutmandır.

Aşkım benim! Öyle özlüyorum ki birlikte olduğumuz o güzel günleri! Buluşmalarımız, konuşmalarımız, sesin, kokun ve ellerine sürdüğün o güzel krem… Neydi adı? Dur söyleme! Sana dair hiç birşeyi unutmadığım gibi onun ismini de unutmadım tabii. Vaks’tı adı, vaks! Seni bana, beni sana bağlayan…

Ne zaman döneceğiz o günlere? Ne olur biraz ümit ver! Yeni yılda, de… İki ay sonra, de… Ama yeter ki güzel bir şey söyle! Sensizliğe ne kadar dayanacağımı, senden daha ne kadar ayrı kalacağımı bilmek istiyorum.

Ha! Bir de ortalıkta dolaşan söylentiler var. Pek kulak asmıyorum ama asmayacak gibi de değil. Herkes bunu konuşuyor, herkes bununla yatıyor, herkes bununla kalkıyor.

Neymiş efendim aramıza Korona diye birisi girmiş. Neymiş efendim bu olduğu sürece bizim bir araya gelmemiz mümkün değilmiş! Neymiş efendim Korona olduğu sürece aynı ortamda bulunmamız mümkün değilmiş! Neymiş efendim bu Korona sadece bizi değil, herkesin huzurunu, sağlığını, mutluluğunu bozuyormuş. Ne kadar doğru bilmiyorum ama bu Korona dedikleri şey, birçok kişinin hayatını karartmış.

Doğru değil, değil mi bunlar? Ne olur, yalan de! Uzaktayken bile hasretimsin, de… Sensizliğe ben de dayanamıyorum, de… Yeter artık bu hasret, de… En kısa sürede buluşacağız, de… Ama, de… Yeter ki güzel bir şeyler söyle… Aradan kırk hafta geçti ama ben alışamadım bir tanem. Alışmakta istemiyorum. Hiç istemiyorum.

Hem ben senden başka birini tanımadım ki! Ben senden başka kimseyle olmadım ki! Ben senden başka kimseyi sevmedim ki! Ne olur bana, “Bensizliğe alışmalısın!” deme… Alışmak istemiyorum. Ben seninle olmak, seni seyretmek, seninle olan ilişkimize kaldığımız yerden devam etmek istiyorum. Beni senden mahrum etme ne olursun!

Duyduğuma göre zor durumdaymışsın. Bazı günler dışarı çıkacak gücü bile kendinde bulamıyormuşsun. Geçecek canım benim. Bugünlerde geçecek. Her kötü gün gibi bunlarda geçecek ve biz yine buluşacağız.

Ankara’da, İstanbul’da, Eskişehir’de, Almanya’da, Kielce’de ve heryerde…

Sen yine koşarak geleceksin bana… Ben seni her zaman ki gibi alkışlayacak, seni saatlerce seyredecek, seni hasretle kucaklayacağım.

Sen yeter ki dön bana e mi! Sen yeter ki “Buluşalım artık sevgilim! Çok özledim seni! Bitsin artık bu özlem!”  de, e mi!

O günlerin gelmesini, o sözleri duymayı o kadar çok istiyorum ki bir tanem… Senin yokluğunda kapandığım evimden çıkmayı öyle istiyorum ki!

Gel sevgilim! Gel güzelim! Gel canım! Gel artık!

Sen bana her zaman iyi geldin! O güzel günlerin gelmesi dileğiyle… Bana bir an önce dönmen dileğiyle…

Hoşçakal.

Bakmadan Geçme