Hişşttt Bakele…
Yazarımız Zeynur Pehlivan, uzun yıllar hentbolun içinde olmuş, oyuncu, antrenör olarak her kategoride görev yapmış bir yaratıcı kişiliği Sezgin Kaymaz’ı bu haftaki yazısında ele aldı.
-Hişşt Bakele! Senin ismin ne?
-Sezgin Kaymaz.
-Bu kitapları sen mi yazdın?
-Hangi kitapları?
-Deccal’in Hatırı, Kün, Geber Anne..
-Evet ben yazdım.
-İyi halt ettin! Ne biçim isimler bunlar böyle! Böyle isim mi olur? Deccal’in, Yalancının Hatırı’mı olur! Ya da şuna niye “Ol” değilde Kün diyorsun da kafamızı karıştırıyorsun.
-Yeni birkaç kelime öğrenmiş olursun ne güzel.
-Hişşşt Bakele! Sen Konyalıydın değil mi? Diğerleri neyse ama sana anneye dil uzatılmayacağını Konya’da öğretmediler mi? Günah, günah! Anneye hiç “Geber Anne!” denilir mi! Çarpılırsın valla.. Sen çok fazla rüya görüyorsun galiba?
-Rüya görecek kadar uyumuyorum ben.
-Nasıl yani?
-Şöyle yani.. Senin yemekte geçirdiğin zaman kadar uyku uyuyorum. Ahh birde günde şöyle bir dört beş saat uyusam var ya! Şöyle allı güllü rüyalar görsem! Neler yazarım neler!
-Hişşştt Bakele! Sen benimle dalga mı geçiyorsun ya!? Yeni yeni icatlar çıkarma başımıza. Yazacaksan adam gibi yaz.
-Yeni yeni icatlar çıkarmıyorum yeni yeni kitaplar yazıyorum.
-Hem ne o öyle! Daha biz bir kitabın başındayken, sen yeni bir kitap çıkarıyorsun. Biraz yavaş yaz ya!
-Sende biraz hızlı oku o zaman.
-Nasıl hızlı okurum ya! Bir Kün diyorsun , bir Deccal.. Bir Mevlana’dan bahsediyorsun, bir köpekten.. Bir dua okuyorsun, bir eşcinselden bahsediyorsun.. Bir Julia diyorsun, bir Ömer.. Seni nasıl anlayalım ya! Konyalı olduğunu anladıkta, sen nasıl bir adamsın, bi anlat hele!
-Bir kitabımı okumak yıllarını almış, dediklerimi hemen nasıl anlayacaksın.
-Anlayacağımızı kim söyledi! Sen anlat hele.
-Ben anlatmayayım, bak Zeynur anlatıyor, en iyisi sen onu dinle.
-Hocam yapmayın! Sizi sizden dinlemek güzel olurdu.
-Yok yok sen anlat. Beni senden dinlemek daha güzel olur.
-Sezgin hocam aslında adam bir yerde haklı. Siz tuhaf bir adamsınız.
-Zeynurrr!!!
-Tamam tamam. Anlatıyorum. Beyefendi, Sezgin Kaymaz sizin için sadece yazardır ama bizim için hentbolcu yazardır. Sezgin Kaymaz’ın kendisi de, hayatı da, evi de, sevdikleri de herkesten oldukça farklıdır. Farklı ama çok güzel şeyler yapar Sezgin Kaymaz. Hentbol oynamak, hentbol antrenörlüğü yapmak, kitap okumak, kitap yazmak, çok çalışmak, uykusuz kalmak, sokaktaki her türlü canlıya evini açmak..
-Biliyordum böyle anlatacağını.. Lütfen devam et..
-Bakın beyefendi, biz Sezgin hocayı hentbol oyunculuğundan ve antrenörlüğünden iyi bilir, iyi tanırız. Bakın Sezgin hocanın evine gittiğinizde kapıyı eşi Hülya açar, ama içeri İnci buyur eder, salonu Yasemin gösterir, halinizi hatırınızı Timur sorar, çayı Betül servis eder, kurabiyeleri Hande getirir, tuvaleti Okan gösterir..
-Bi dakka, bi dakka! Kaç çocuğu var Sezgin Hocanın?
-Hülya’dan Yağmur isminde bir kızı, diğer beş köpek, sekiz kediye ise “tüp sokak hayvanı” yöntemiyle sahip oldular.
-Bu isimler ne peki!..
-Bunlar evde yaşayanların ismi. Bunlar Sezgin, Hülya ve Yağmur’la birlikte aynı evi paylaşan evdeki kedi ve köpeklerinin ismi.
-Abartmayın isterseniz!
-Abartmıyorum, sizin evdekilerin bir ismi var değil mi? İnanmıyorsanız bir ziyaret edin istersseniz! Tabii edebilirseniz. İçlerinden biri sizi görse ve Sezgin Hocaya böyle afra tafra yaptığınızı görse, değil evden sokaktan içeri giremezsiniz. Siz zili çaldığınızda ve içeriden zilden daha kuvvetli ve etkili bir titreşim sesi duyduğunuzda, kapı açılıp bunları Bremen Mızıkacıları gibi kapıda gördüğünüzde var ya, siz üç buçuk değil, dört buçuk atarsınız nasıl olsa. Üstelik kaçmanıza Okan’ın Etlik’te ki tüm tayfada yardımcı olur.
-Ayıp oluyor ama!
-Sezgin hocanın evi derken bile aslında yanlış söylemiş oluyorum. O ev Sezgin hocanın evi değil.. O ev orada yaşayan tüm canlıların evi.. O ev daha çok Hale’nin, Okan’ın, Betül’ün, Yasemin’in, şöyle kıvrılıp yatılacak kadar azıcık bir yerde Hülya’nın, Sezgin’in ve Yağmur’un evi.. Ya da sokakta Sezgin hoca veya eşine rastlayan tüm canlıların evi diyelim..
-Nasıl yani..
-Size şöyle anlatayım. “Sizce bir yazar bir kitabı nasıl bir ortamda yazar?”
-Sessiz, yalnız, hiç kimsenin olmadığı, rahatsız etmeyeceği bir yerde..
-Kesinlikle doğru. Yazarların çoğu çocuklarını bile bırakıp gidiyorlar değil mi?. Ama Sezgin hoca, değil çocuğunu, hayvanlarından bir tanesini bile bir an olsun yalnız bırakmaz, onlardan bir an olsun ayrılmaz.
-Peki bu halde nasıl kitap yazıyor?
-Bakın, biraz önce size ne dedim? O ev onların evi. O yüzden Sezgin hoca, kitap yazmak istediğinde masadaki koltuğunun boş olduğu bir anı kollar ve hemen oturur. Masasının çekmecesindeki küçük yavruya da dikkat ederek, sırtından, önünden veya yanından geçen köpeklere, gelip masasına oturan kediciklere veya Hülya’nın izlediği dizilere aldırmadan başlar kitaplarını yazmaya.
-Bu yüzden uyuyamıyor Sezgin Hoca desenize!.
-Bütün bu anlattıklarımdan bunu mu anladınız?
-Ben anlayacağımı söylemedim ki zaten. Sen anlat hele anlat!
-İnşallah başkaları anlıyordur. Böyle bir ortamda yazar kitaplarını Sezgin Hoca ve asla sevdiklerine zarar vermez. İnsanlara da, hayvanlara da aynı şekilde önem verir. Ne insanları unutur, ne hayvanları.. Ne sporcusu Onur’u unutur, ne köpeği Julia’yı.. Şimdi bile yıllar önce kaybettiği sporcusunun resmi tam karşısındaki duvarda asılıdır. Sadece kendi değil, evdeki tüm canlılarda onu görsün, onu sevsin, kendisi gibi onlarda unutmasın diye.
-Üzüldüm şimdi. Peki şimdi Sezgin hoca antrenörlük yapıyor mu?
-Hayır. Sezgin hoca, Polis Akademisi ve Koleji hentbol takımını çalıştırdıktan sonra, kulübün başkanı Erol Ünal Karabıyık, Voleybol Federasyonu başkanı seçilince hentbolu bıraktı ve voleybolda büyük atılımların yapıldığı dönemdeki başkanın ekibinde yer aldı.
-Hentboldan koptu yani.
-Hentbolun böyle bir çalışması veya amacı yoktu ki. Hentbol nitelikli insanları barındırmaz zaten. Diğer taraftan Sezgin Hocanın antrenörlüğü de farklıydı.
-Nasıl yani?
-Bir kere Sezgin Hoca okuyan, araştıran, sorgulayan ve beğenmediğinde çekip gidebilen farklı bir antrenördü. Şimdi yapılan bir-birbuçuk saatlik antrenmanlar yerine 4-5 saat süren antrenmanlar yaptırırdı. Antrenman aralarında beslenme saati bile olurdu. Elindeki vasat kadro ile bile güçlü takımlara kök söktüren bir takım yaratırdı. Her durumda sakin kalmayı başarabilen bir antrenördü. Müsabaka sırasında öfkelenip kendini kaybettiği, rakibe, oyuncusuna, hakeme sesini yükselttiği veya sporcusuna kötü davrandığı hiç görülmemiştir. Takımdaki sporcularla inanılmaz bir birliktelik kurardı ve bu bağ hiçbir zaman kopmadı. Herkes onunla zaman geçirmeyi çok severdi.
-Şimdi böyle antrenör görmek oldukça zor. Hentbol için büyük bir kayıp desenize.
-Hentbol kimleri kaybetmedi ki! Sezgin hocanın voleybola verdiği bu saatleri hentbola verdiğini, voleybolda kazanılan başarıların hentbolda olduğunu, Sezgin Hocanın uykusuzluklarının nedeninin hentbol için verdiği uğraş olduğunu bir düşünsenize..
-Anlamadım..
-Bir şey söyleyeyim mi? İlk kez size katılıyorum. Bazı şeyler gerçekten anlaşılmıyor. Sezgin Kaymaz hentbolcu bir yazar. İçimizden böyle insanların çıkması gurur verici. Ama sizce kaç hentbolcu Sezgin Kaymaz’ı tanımış, kaç hentbolcu kitaplarını okumuş, kaç hentbolcuda Sezgin Kaymaz’ın “Dostluk, kardeşlik, muhabbet ve bağlılıkla” yazılı kitapları vardır? Edebiyat Dünyasında oldukça iyi tanınan, imza günlerine, söyleşilere davet edilen Sezgin Kaymaz’ı, sizce Hentbol Dünyasından kaç kişi biliyor, kim bir hentbol maçına veya bir söyleşiye davet ediyordur? Ya da Sezgin Kaymaz’a, hentbol sayfalarında kaç sayfa ayrılmıştır? Ya da kitaplarını okuyan kaç hentbolcu, Sezgin Kaymaz’ın “hentbolcu” olduğunu biliyordur?
-Ben cevaplayayım. Kocaman bir hiç. Aslında benim istediğim şeyde tuhaf. Çok az kitap okuyan bir toplumdan Sezgin Kaymaz’ı tanımalarını bekliyorum.
-Bak şimdi! Bu olmadı! Şimdi de hentbolu çok merak ettim. Bana şu hentbolu da biraz anlatır mısınız?
-İşte bunu yapamam. Bilmediğim, anlamadığım şeyi size anlatamam. Hentbolu ben anlamadım ki size anlatayım. Hentbolu bilen, anlayan varsa bende dinlemek isterim. Üstelik siz bana hentbolu değil, Sezgin Kaymaz’ı sordunuz, ben de onu anlattım. Siz boşverin hentbolu. Sezgin Hocanın kitaplarını okumaya devam edin. Hem yeni bir kitabı daha çıkacak yakında.
-Yine mi bir kitabınız çıkıyor! Yavaş ya yavaş..
-Hadi sende yavaş yavaş yaylan artık bakayım. Merak ettiklerini Zeynur anlattı. Hem bizimkilerin içeride canları çok sıkıldı. Kapılar hiç kapanmaz bu evde.. Açmak zorundayım. Hadi kardeşim hadi..
Tamam tamam. Bunu gayet net anladım işte. Gidiyorum gidiyorum. Hoşcakalın, hoşcakalın.