Kendi adaletini arayan HENTBOL
Yazarımız Dr. Zeki Pehlivan, son günlerde müsabakalarda yaşanan istenmeyen olaylar üzerine “Kendi adaletini arayan HENTBOL” adlı köşe yazısı ile karşınızda.
Son yıllarda hentbolda bir şeyler oluyor. Sahalarda, trübünlerde görmek istemediğimiz birçok olay yaşanmaya başladı. Sanırım bunu maçlara giden herkes gözlemleyebiliyordur. Peki bunun nedeni nedir?
Benim kendi yorumum şöyle. Son yıllarda federasyon tarafından gerçekleştirilen ya da gerçekleştirilmeyen bir çok iş, bunlara sebep oluyor diye düşünüyorum. Bütün camiada yılların getirdiği bir birikim, bir güvensizlik ve inançsızlık var. Hentbolde sağlayamadığımız gelişme, oluşturulamayan profesyonel yapı, uyulmayan talimat ve ilkeler, adaletsiz uygulamalar, kişi ve kulüplere yönelik ayrımcılıklar vb. tür olaylar buna davetiye çıkarmaktadır.
Kulüp yöneticilerimiz, antrenörler ve sporcular takımları maçlarını kaybetmeye başlayınca; hakemlere, karşı takıma ya da farklı bahanelere sığınarak olayları germektedirler. Basketbol ve voleybol gibi takım sporlarında da kulüp yöneticileri, antrenör ve sporcular bulunmaktadır, ancak hiç biri bizdeki gibi sahada oynanan oyunu çirkinleştirecek, seyir zevkini bozacak çok aşırı agresif davranışlarda bulunmamaktadırlar ve sahip oldukları konumu kötü duruma düşürecek bir yaklaşım içine girmemektedirler.
Ancak hentbolda yöneticilerimiz protokolde oturmak, diğer kulüp yöneticileriyle iyi ilişkiler geliştirmek ve sorunları çözülmesi gereken yerlerde çözmeye çalışmak yerine, çoğunlukla bankın arkasında oturup bir taraftar gibi sahaya, hakeme, kendi antrenörüne, sporcusuna her şeye müdahale etmektedirler (Bazı yöneticilerimizi tenzih ediyorum ve belli kişilere yönelik de değildir). Anrenörlerimiz de, oyunun gidişatı kendi aleyhlerine olduğunda maçın seyrini değiştirebilmek adına hakeme, gözlemciye ya da tribünlere doğru hoş olmayan davranışlara girmektedir. Sporcular ise, kendilerinin de aynı meslekten para kazandıklarını unuturcasına rakiplerine karşı sert müdahaleler yapmaktadır. Bilinç altında bir yerde haksızlığa uğradıklarını, bir takım çevrelerce aleyhlerinde işler yapıldığını düşünmektedirler ve kendi adaletlerini kendileri sağlama çabasına girmektedirler.
Bu tarz hareketler neredeyse bütün maçlarda sıklıkla yapılır olmuştur. Yöneticilerde ve antrenörlerde yaşanan bu gerginlik doğal olarak sporculara da yansımaktadır. En küçük bir yanlışa dahi tahammülleri kalmamıştır. Yöneticiler, kendi sporcularının ya da antrenörlerinin saha içi hatalarını sorgulamak, bunlara kendi yapısı içerisinde daha önleyici çözümler üretmek ve onları en aza indirgemeye çalışmak yerine hatayı hep başkalarına yönlendirmektedirler. Herkes haksızlığa uğradıklarını düşünmekte ve belki de bu anlamda bence en son suç bulunabilecek hakemlere yönelinmektedir. Bu baskı, gerektiği kadar destek görememiş hakemlerimizin daha da fazla hata yapmalarına neden olmaktadır.
Kısacası herkes, sistemin içinde adil, hakkaniyetli, eşitlikçi ve tüm unsurları koruyan, sahip çıkan bir yapı olmadığı düşüncesiyle kendi adaletini kendisi sağlamaya çalışmaktadır.
Bir şeyi unutmamak gerek, bugün kendimize yapılan yarın bir başkasına yapıldığında sessiz kalıyor ve bu duruma göz yumuyorsak, ortaya çıkacak sonuçlardan hiç kimse şikayet etmemeli. Neden hentbol gelişmiyor, neden diğer spor dallarının düzeyine çıkamıyoruz, neden seyircimiz yok, neden basın bizimle ilgilenmiyor diye hiç hayıflanmamalıyız. (Bazı arkadaşlarımız 1-1,5 milyon lira yatırım yapıyoruz diyor. Ancak ben bunun tektaraflı bir söylem olduğunu düşünüyorum. Yatırım sadece bir kulüp ya da biri kişi tarafından yapılmıyor, herkes kendi çapında yatırım yapıyor. Bunun bir de federasyon tarafından yapılan yatırım boyutu var. Bu nedenle, olaya bütün olarak bakılması gerekli diye düşünüyorum.)
Bir söz var “hiçbir yağmur damlası kendini selden sorumlu tutmazmış”, biz de yağmur damlası olduğumuzu unutmadan, kendi sorumluluğumuzu göz ardı etmeden hareket edemiyorsak, fazla bir şey söylemeye gerek yok diye düşünüyorum.
Herkes ne iş olursa olsun; ister hakemlik, ister sporculuk, ister antrenörlük, ister yöneticilik isterse de federasyon görevlisi olsun kendisine düşen işi gerektiği gibi sorumlulukla ve kaliteyle yaparsa, daha iyi nasıl katkı sağlarım diye araştırma içinde olursa bir çok sorunun otomatikman halledilebileceğini düşünüyorum. Diğer spor dallarında sıklıkla kullanılan bir tabir var, “karakter”, bu bizde de olmalı. Yani bir işi yapmayı kabul ettiğimiz an, o işi etik olarak en iyi biçimde yapmayı kabul etmiş oluyoruz ve bu da bizim sportif karakterimizi oluşturmaktadır. Hepimiz, hentbolun tüm unsurları (federasyon, yönetici, antrenör, hakem, gözlemci, sporcu, seyirci, yazar, yayıncı, spiker vb.) olarak bir hentbol karakterini ortaya koymamız gerekmektedir.
Türk Sinemasının ünlü kötü karakteri Erol Taş gibi, hentbolün kötü adamı Zeki Pehlivan olarak umarım dostane bir hatırlatma amacı taşıyan bu görüşlerim bazılarımızı kızdırmak yerine düşünmeye sevk eder. Çünkü, bu yola çıktık vazgeçemiyoruz ve hepimiz aynı geminin yolcularıyız, gemi batarsa hepimiz batarız.