Yazmak istedim. Makedonya mağlubiyetini, Izlanda’dan alınan farklı yenilgiyi ve uçan hayallerimizi… Ama elim bir türlü klavyeye gitmedi. Çünkü ben günlerdir aylardır bunun tersini düşlemiştim.
Makedonya maçı evimizde oynanacaktı ve bizim Avrupa Şampiyonasına gitmemiz için sadece bir galibiyete ihtiyacımız vardı. Yeneceğimize öylesine hazırlamış, kendimi galibiyete ve Avrupa Şampiyonasına gitmeyi öylesine inandırmıştım ki, yazmak hiç içimden gelmedi. Bu öyle bir duygu ki tarifi yok! Sanki çocuğunuzu bir süreliğine kaybetmişsiniz de, bulduğuzda elinizin ayağınızın boşalması gibi… Bu duygunun izahı yok!
Bir galibiyet ya! Bir galibiyet bize yetecekti ama olmadı! Kendimize mi kızayım, o gün salonu doldurmayan Eskişehir seyircisine mi kızayım, hakeme mi kızayım ya da bizi atlayıp karşı takım oyuncusuna giden topa mı kızayım bilemedim.
Öncelikle kendimize kızıyorum tabii! Şans ilk defa bu kadar yaklaşmışken sanki daha iyi hazırlanmalıydık. İzlanda maçından başlayalım mesela… Makedonya ve Yunanistan’a puan kaybeden İzlanda’dan… Biz o maçı nasıl olsa kaybederiz anlayışı ile çıktık mesela… O maç niye Eskişehir’de veya seyircisi iyi olan başka bir kentte oynanmadı mesela…
O maçtan biz iyi başlamış ve puan çıkarmış olsaydık eğer bugün başka bir yazı yazıyor olacaktım ben. Üstelik o maçta önemli oyuncularından birisi Valur’da Ankara’ya gelmemişti, getirilmemişti. Yenilmeyecek bir takım mı İzlanda! Kesinlikle hayır! Dünkü maçta gördük. Dün bile bir zaferle ayrılabilirdik sahadan… Ama öylesine gayretsiz, öylesine basit hatalar yapan bir takım vardı ki sahada maçı kazandıracağına inandırmadı bizi.
Hızlı hücumda kaçan goller, hızlı hücumdan yenen goller ve yapılan çok basit hatalar. Kazanmak istiyorsak bunlar yapılmamalı. Kazanmak istiyorsak “savaşmak” zorundayız, zorundaydık. Ben açıkcası dün bunu göremedim evet bazı moral ve iklimsel faktörler vardı ama bununla da baş etmesini öğrenmek zorundayız.
Nitekim Makedonya maçında bunların olabileceğini, yapılabileceğini gördük. Savunmamız çok istekli, çok gayretli ve çok mücadeleci bir görüntü vermişti. O maçta doğru işleri daha çok yapmıştık ama yine de çok eksiklerimiz vardı. Yunanistan maçında da görmüştük kanatlardan yediğimiz goller, hızlı hücumlardan yediğimiz basit goller bize gösterdi ki biz az koşuyoruz, yavaş koşuyoruz. Bizim öncelikle bunu öğrenmemiz gerekir. Artık modern hentbolda geriye yavaş koşma diye birşey yok aksine gol atanın yerine geç geleceği düşünülerek o oyuncunun yeri bile dolduruluyor.
Çok hızlı oynanan hentbolda en küçük boşluklar, zaaflar bile değerlendiriliyor ama biz hep yavaş kaldık bu pozisyonlarda. Yerleşik savunmada işleri iyi yapıyorduk ama geriye koşmalarda ve çabuk oyuna başlatmalarda çok yavaş kalıyorduk. Açıkcası bu yönümüzle hentbola da uyum sağlayamadığımız görülüyor. Sayısız oyuncu değiştirme şansına sahipken, hücum savunma oyuncu değiştirme şansına sahipken, kenarda onaltı oyuncu beklerken bizim daha iyi bir koşu performansı ortaya koymamız gerekirdi.
Bir başka konuda ben, İzlanda ve Makedonya’yı seyrederken hentbol oyununun çok basit, fazla güç harcamadan oynanacağına inanıyorum, inandırıyorlar beni… Baktığımız zaman Lazarov veya Makedonya veya İzlanda diyelim, Hansen gibi değişik atış ve tekniklere sahip, Karabatic gibi güçlü fiziğine karşı durdurulmayacak oyuncular değil ama oyunu o kadar bilerek oynuyorlar ki bizim en büyük eksikliğimiz burada bence. Herşeyi ezberlemişler adeta. Araba kullanır gibi hentbol oynuyorlar. Ne zaman hızlanacaklarını, ne zaman yavaşlayacaklarını, ne zaman yayaya yol vereceklerini, uzun yola kiminle çıkılabileceğini çok iyi biliyorlar. Eksik kaldıklarında veya biz eksik kaldığımızda, dışarıdan şut bulamadıklarında, oyunu bir taraf yığıp ters tarafla oynamalarında hele hele pivotla yaptıkları basit ama bir o kadar etkili oyunlarda… Hepsi o kadar kurgulu ve o kadar öğrenilmiş ve yerleşmiş ki!
Bir şey daha dikkatimi çekti Makedonya maçında, onu da söylemeden geçmek istemiyorum. Hentbolda fizik önemli değil, kanat oyuncuları kısa da olsa olur diyoruz ama kısa veya uzun, hentbolun güçlü çok güçlü fiziğe ihtiyacı var. Hentbolun iki yönü içinde… Hem savunma, hem hücum için… Makedonya bunu iki güçlü ve fizikli pivot oyuncuları ile öylesine iyi gösterdi ki!
Eğer o iki pivot olmasa, eğer o iki pivot bizi savunmada bizi bu kadar yormasa belki hücumda daha diri kalacaktık. Tabii bizim burada, pivot konusunda zayıf kaldığımızı da söylemek zorundayım. Bizim Stoilov gibi boğuşan, top bekleyen ve pozisyon alan pivotlara ihtiyacımız var. Maalesef biz bu pozisyonda eksik kaldık ki pivot oyuncusu adeta bir orta oyun kurucu gibidir. Gizli bir oyun kurucudur. Pozisyon boşaltmada, oyun kurucuya atış imkanı sağlamada, perdeleme yapmada, top beklemede, her pozisyonda top almada, savunmayı etkisiz, çaresiz bırakmakta… O kadar çok görevi vardır ki pivot oyuncusunun…
Bu pozisyon önemli çünkü eğer sizin pivotun etkili değilse savunmanın dış oyunculara savunma yapması bir o kadar kolaylaşıyor. Turu geçen takımlar işte bunlarla yendiler bizi. Hiç çaba harcamadan, az enerji ama bir o kadar akıl dolu oyunla yendiler.
Tabii bizim şanssız olduğumuz bir an var ki onu da anlatmadan geçemeyeceğim. Seyredenler hatırlayacaktır. Makedonya maçının son saniyesinde çalan bir düdük var. Can Çelebi’nin pozisyonuna kale hakemi yedi metre, saha hakemi de serbest atış çalmıştı biz de yedi verilecek diye sevinmiştik. Çünkü beraberlik sayısı da belki de bizi Avrupa Şampiyonasına taşımak için yeterli olacaktı. Ama ne oldu biliyor musunuz! Kural ihlali yapıldı ve daha ağır olan yedi metre kararı yerine daha hafif olan karar verildi ve karar serbest atış olarak değiştirildi. Bu olacak iş değildi. Başka bir ülke olsa veya başka hakemler olsa bu karar kesinlikle böyle değişmezdi ama burada bu düdük çalındı ve bu karar verildi maalesef. Açıkcası “Zeynur çıldırdı!” demeseler, İsmet Badem gibi sahaya atlayıp karara itiraz etme geldi içimden…
Üzgünüm tabii! Hem de çok üzgünüm! Maç sonrasında Eskişehir’de Köprübaşına çıkıp bayrak dalgalandırmaya ben kendimi o kadar çok hazırlamıştım ki! İlk defa hentbol olarak bu hissi tadacaktım, birlikte tadacaktık. Ama olmadı. Bu kadar yaklaşmışken olmadı. Çok ümitlenmiştik, çok istemiştik ama olmadı.
Tabii son söz olarak şunu söylemek lazım. Bizim öncelikle güçlü bir Lige ihtiyacımız var. Her maçı Beşiktaş Mogaz’la oynuyormuş gibi maç yapmaya ihtiyacımız var. Daha fazla sporcuyu yurtdışında oynatmaya ihtiyacımız var. Daha çok koşuya ihtiyacımız var. Daha çok güce ihtiyacımız var. Daha fazla bireysel çalışmaya ihtiyacımız var. Bir de daha fazla oyun anlayışına ihtiyacımız var. Ben bu maçlarda bizim takımda sadece pivot yükselmesi ile yapılan çaprazlar gördüm. Oyunu ezbere değil, savunmanın pozisyonlarına, savunma oyuncularının özelliklerine ve savunmanın taktik anlayışına göre oynamamız lazım. Ben her savunmaya aynı taktiğin uygulanmasını doğru bulmuyorum. Bizim diğer takımları çok izleyip nasıl oynadıklarını ve başardıklarını öğrenip sonraki senelere şimdiden hazırlık yapmamız gerekir.
Biz bu sene ümitlendik olmadı fakat bu seneye olmayacak demek değil. Bu 12 Haziran olmadı belki ama bir tarihte olacak. Bu zaferi biz birgün yaşayacağız ve diğer branşlar arasından çıkacağız. Ümidim odur ki böyle başarıları hem kadınlarda hem de erkeklerde yakalamaktır.
O zaman, haydi hazırlanın, haydi çorapları, ayakkabıları, formaları tekrar giyin, yeniden başlayacağız.
Sevgiyle, saygıyla, hentbolla kalın.