Zeynur Pehlivan

Avrupa Şampiyonası'nın Ardından

Zeynur Pehlivan

Bir Avrupa Şampiyonası daha bitti arkadaşlar. Mükemmel açılış ve kapanış törenleriyle,  ilk kez turnuvaya katılan takımlarıyla, ilk kez boy gösteren oyuncularıyla, nefis mücadeleleriyle, unutulmaz gollerle bir şampiyona daha bitti. Fransa şampiyon oldu. İkinci Danimarka, üçüncü İsveç ve şampiyonaya ev sahipliği yapan Almanya bu turnuvada dördüncü oldu. 

Dün finaller oynandı ama ben hemen turnuvanın en başına dönmek istiyorum. Yukarıda da bahsettiğim gibi şampiyonaya Almanya ev sahipliği yaptı. Tabii ki Almanya'dan, her hentbol maçının binlerce kişiye karşı oynandığı, yıllardır final four'a kapılarını açan ve mabet kabul edilen Lanxess Arena'nın bulunduğu, küçüğünden büyüğüne kadar herkesin hentbolu oynadığı ve bildiği bir ülkeden kötü bir ev sahipliği beklenemezdi ve öyle de oldu. 

Turnuvanın daha ilk açılış maçını öyle görkemli, öyle heybetli ve öyle göz alıcı yaptılar ki, sanırım bunu Almanya'dan başka hiçbir ülke gerçekleştiremez. Düsseldorf Merkür Spiel Arena'yı, yani bir futbol sahasını hentbol maçı için kentsel dönüşüme tabi tuttular. Daha önceki yıllarda yanılmıyorsam 2014 yılında Rhein Neckar Löwen ve Hamburg takımları yine bir futbol sahasında hentbol oynamışlar ve oraya da tam 44.189 seyirci gelmişti. 

Bu ise bir Avrupa şampiyonasıydı ve bu stada kaç kişi geldi dersiniz? 53.586... İnanılası güç bir rakam değil mi? Bu ne demek biliyor musunuz? Bu, bize salonlar yetmez, bize Lanxess Arena yetmez, demek! Biz hentbolu böylesine çok seviyoruz, demek! Gerçekten bunları yazarken bile, hentbolu aynen bu stada koşan insanlar gibi seven ben, hentbola verilen bu değer karşısında hayretler içine düşüyorum. Canım ülkemde, hentbolda kullanılan vaks nedeniyle salonlar hentbola kapılarını kapatırken, başka bir ülkede, zemin ne olur, çimlere zarar mı gelir, kaygısı olmadan, tribünler dolar mı endişesi olmadan bir stad hentbola devşiriliyor. Gerçekten inanılmaz! 

İşte bir Avrupa Şampiyonası 53. 586 seyirci karşısında açılış yaptı arkadaşlar. Açılışla birlikte de müthiş mücadeleler başladı. Gürcistan, Bosna Hersek, Faroe Adaları gibi takımların turnuvada olup da bizim olmamamız canımızı çok acıtsa da, acımızı bir kenara bırakıp mücadelelerin keyfini çıkarmaya baktım. Beni hayrete düşüren sadece açılış maçının statta olması değil, salonda oynanan hentbolun da güzelliğiydi. Üstelik hentbolu sadece Danimarka, ev sahibi Almanya, şampiyon Fransa veya İsveç iyi oynuyor değildi. Küçücük Faroe Adaları bile kocaman hentbol ülkelerine oynadıkları şahane oyunla kafa tutuyorlardı. 

Turnuva boyunca aklımda kalan çok sorular var, ama beni en çok yoran Faroe Adaları oldu. Faroe Adaları ya! Küçücük bir ülke Norveç gibi bir takıma nasıl kafa tutabilir ve nasıl puan alabilir? Bunu nasıl başardı? Küçücük bir nüfustan nasıl böyle başarılı bir takım oluşturulabildi? İlk kez katıldığı bir turnuvada sanki yıllardır katılan bir takım edasıyla, güveniyle ve göze hoş gelen modern hentboluyla nasıl var olabildiler? Güçlerini bilen ve Norveç'e karşı nasıl bir taktikle çıkacaklarını bile hesaplamışlar, hazırlanmışlar ve maç boyunca hücumda yedi kişi oynamışlardı. Bu nasıl bir inançtır, nasıl bir hazırlık sürecidir böyle? Söylemiyeyim diyorum ama söylemeden edemeyeceğim? Biz niye başaramıyoruz? 

Ben aslında biliyorum arkadaşlar! Daha önceki yazılarımda da anlattım. Sümerbank'ta antrenörlük yaparken, "Zeynur Hoca bizi çok çalıştırıyor." diye yönetime şikayet ederlerdi. Maalesef tembel bir yapımız var. Çalışmayı sevmeyen, kendi oynadığı hentbolu yeterli gören, değişmeye gelişmeye çalışmaya açık olmayan bir yapımız var maalesef. Oysa başarılı olan insanlar bas bas bağırıyor. Çalışmak, çalışmak, çalışmak!

Mete Gazoz'un hayatını okuduk. Neler yapmış ve yapıyor Dünya Şampiyonu olmak için... Ronaldo'nun ilerlemiş yaşına rağmen çalışmasına hayranız. Luka Doncic, tarihi rekorunu durarak mı kazandı sizce? Hepsinin altında binlerce litrelik ter var. Adanmışlık var. Başarma azmi ve inancı var. Bir şeyleri değiştirmeye yemini var. Tarihe adını yazdırmak var. Ülkenin makus tarihini değiştirmek, adını spor tarihine altın harflerle yazdırmak var. 

Peki yine aklıma bir soru geliyor? Onlarda var da hentbolda niye yok? Bakın yine ailemden bir örnek vereceğim, kusura bakmazsanız. Biz oğlumuz Doruk'a hep şunu söyledik. "Doruk buradaki hentbol gerçek hentbol değil. Burada oynayacaksan, bu hentbolu yeterli bulacaksan bırak hentbolu. Almanya'da oynamayı hedefliyorsan oyna." derdik. Tabii ki çok çalıştı, çok emek verdi ve karşılığını alıyor. 

Bunun için benim bir diğer düşüncem de Obradoviç gibi antrenör örneklerinin olması. Doğruyu anında söyleyecek, yanlışı gösterecek ve çok ama çok çalıştıracak. Öyle akşamdan akşama değil. Aleksand Rezanov'un ilk geldiği yıllardaki gibi... Belki de günde üç kez. 

Neyse tekrar turnuvaya dönelim. Konu konuyu açınca istemeden de olsa kendi hentbolumuza kafa yoruyoruz. İnşallah bizler de bir gün, oynadığı hentbolun yeterli olmadığını görüp çok çalışmaya başlayacak sporculara, sürekli yenilmekten bıkıp "Bu ne ya!" deyip kendinde ve takımında yeni sayfalar açacak antrenör ve oyunculara sahip olacak ve bizlerde bir gün bu gibi şampiyonalarda yer alma umudumuzu yineleyerek tekrar Almanya'ya, turnuvaya dönelim. 

Bu turnuvada aklımda ne kaldı diye şöyle bir düşünüyorum. Aklıma hemen Prandi'nin biraz da şaibeli olan son saniye golüne geliyor. Ayak kalktı mı, kalkmadı mı sorusunu bir kenara bırakırsak, Prandi hayatının golünü attı İsveç'e... Seyretmeyenler için söyleyeyim. İsveç bir farkla öndeyken son saniyede Gottfridsson bir hata yapıyor ve top Fransa'ya geçiyor ama zaman yok. Sadece tek atış uygulanabilir. Önünde defans... Kaleyi de göremiyor. Ne yaptı Prandi? Yana bir adım aldı ve blogun solundan, kalenin üst köşesine öyle bir şut çıkardı ki, kaleci Palicka bile "Hayatımda ben böyle gol yemedim." dedi. Öylesine muhteşem, öylesine belirleyici bir goldü bu çünkü bu gol sonrası uzatmalara giden maçı Fransa aldı ve dünkü finalle de şampiyon oldu. Şu an Prandi Fransa'nın kahramanı. 

Çok kısa da olsa biraz da oynanan oyundan ve hentboldan bahsetmek istiyorum, zira sahada gördüğüm şeyler bunlardı arkadaşlar. Biliyorsunuz hentbol, birçok özellikleri bünyesinde barındıran bir spor dalı... Kuvvet, sürat, beceri, dayanıklılık, koordinasyon... Akıl, zeka, oyun anlayışı... İşbirliği, yardımlaşma, dayanışma, oyun disiplini... İnanç, azim, hırs, gayret... Teknik, taktik...

Bunların neticesinde ve şampiyonada izlediğim kadarıyla bir hentbol oyuncusu nasıldır biliyor musunuz? Bir komutan, bir savaşçı gibidir. Zekasıyla, taktiğiyle, gücüyle, cesaretiyle sahadadır. Oyunun kaderini belirler. Bir heptatloncu gibidir. Hem kuvvet, hem dayanıklılık, hem sürat gibi bütün motorik özellikleri üzerinde taşır. Koşamazsa geçilir, dayanamazsa düşer. Bir güreşci, bir satrançcı gibidir. Nerede nasıl hamle yapacağını çok iyi bilir. Yani anlayacağınız, bir hentbolcu hem bedenen, hem ruhen, hem kalben her şeye hazırlıklı olmalıdır. Önündeki her türlü dirence karşı koyabilecek bünyeye sahip olmalıdır. Öyle olmazsa sekiz dokuz maçı çıkarmaları mümkün müdür? 

İşte Avrupa Şampiyonasında bu özellikleri iyi olanlar kazandı, göz doldurdu arkadaşlar. 
Kısaca bahsetmek gerekirse;

Oyun kurucular... Mesela Danimarka'nın sağ oyun kurucusu Gidsel... Bitmek bilmeyen enerjisiyle, savunmayı sürekli yıpratan hamleleriyle, sert savunmayla karşılaşmasına rağmen yılmayan, bıkmayan içeri dalma hamleleriyle, attığı muhteşem goller ve sürati ile bana hiçbir şeyden pes etmemeyi ve korkmamayı, bir oyun kurucunun nasıl olması gerektiğini öğretti adeta. 

Kanat oyuncuları... Kısacak, dar bir alandan aldıkları o muhteşem sıçrama kuvvetleriyle adeta havada süzülüyorlar. Kendilerini havaya, boşluğa öyle bir bırakıyorlar ki, öyle bir süzülüyorlar, sıçrıyorlar ki sanki astronotumuz Alper Gezeravcı'nın kulaklarını çınlatıyorlar, nispet yapıyorlar gibi… 

Orta oyun kurucular... Knorr, Gottfritsson, Hansen, Remili... Oyunu öyle okuyor, pozisyonları öyle bir görüyorlar, topu öyle bir koşturuyorlar ki bazen hareket etmelerine bile gerek kalmadan sadece kol kuvvetiyle oyunu yönettikleri oluyor. Pivota attıkları akıl almaz paslar, kempalar, kontra paslar ve zamanı geldiğinde şut... Her şeye sahipler. 

Pivot oyuncuları... Yaaaa... Pivot deyince aklıma hemen bizim neredeyse her hücumda yaptığımız oyun kurucu pivot çaprazları geliyor aklıma. Bir şey söyleyeceğim. Lütfen bundan vazgeçin. Gerekli olmadıkça, oyun kurucular zor durumda kalmadıkça dışarı çıkmayın lütfen. Gördük işte! Tüm şampiyon boyunca pivotlar sadece içeride pozisyon almak ve oyun kuruculara alan yaratmak için varlar. Savunmayı öyle bir meşgul ediyor, öyle bir dağıtıyorlar ki, dışarı çıkmakla zaman harcamıyorlar. Banhidi, Fabregas, Golla, Tournat... Hepsi ne kadar cüsseli değil mi? Yoksa devasa oyuncuların arasında yer bulmak mümkün mü? 

Kaleciler... Bu turnuvanın kaderini değiştiren oyuncular. Eski milli kalecimiz Hakan Dinler hep şunu söyler. "Hentbol kalecilerle güzel!" der. Gerçekten bu turnuva tam anlamıyla öyleydi. Üstelik sadece iyi takımların değil, birçok takımın kalecisi skorda belirleyici oldu. Wolf, Nielsen, Bartucz, Palicka, Landin, Möstl ve diğerleri... Yok arkadaş! Bir insan 110-120 km hızla gelen bir aracın önüne kendini atar mı! Ancak deli olmak, aklını kaçırmak lazım! Ama değil! Atıyor ve atlıyorlar.  Bizim kaleciler aptal değil, aksine çok cesaretli, çok gözü karalar ve takımları için her şeyi yapıyorlar. Yukarıdaki hentbol tanımını hatırlayın lütfen! 

Ayrıca bir de genel olarak oyuncuların bireysel yeteneklerinden söz etmek gerekir ki, bunun üzerine birkaç kelam etmeden geçmek olmazdı. Yukarıda saydığım özelliklerin yanında bir de oyun akışı, oyun temposu içinde uyguladıkları vücut ve atış aldatmaları var ki, akla zarar! Mete Gazoz'un el hakimiyeti, parmak hakimiyeti için piyano dersi aldığı gibi bunlarda dans dersi almış olmalılar. O ne kalça hareketi! O ne yana bacak hareketi öyle! Bir insan arka arkaya duran iki savunmacının arasından nasıl yana bükülü atış uygular mı ya! Ama hentbolcular uyguluyor. 

Eşim Zeki hep bunlardan bahseder. Mutlaka pozisyon kamplarının olmasını söyler. Bunları gördükten sonra bir kez daha diyorum ki, bireysel özellikler mükemmel olmalı. Aynı NBA'deki gibi... Tek bir silahın olmayacak maçta... Her bölgedeki oyuncun nitelikli ve donanımlı olacak. 

Son Nokta! Seyirciler! Arkadaşlar ben diğer birçok branşı da izler, takip ederim. Turnuvada genellikle ne oluyor biliyor musunuz? Salon sadece ev sahibi takımın maçı olduğu zaman doluyor. Birkaç ekstra maç hariç. Ama Almanya'daki bu turnuvada her maç dolu tribünlere karşı oynandı. Her maçı binlerce kişi izledi. İzlemekle kalmadı, son maçların birçoğunu seyirciler ayakta takip ettiler. Yok artık, dedim kendi kendime! Ben Almanya'da birçok maç seyrettiğim için iyi biliyorum. Genellikle ilk dakikalar ve son dakikalarda ayağa kalkılırdı ama son final maçlarını seyirciler ayakta takip ettiler. Twitter'da yazdığım gibi... Hem sahada oynanan hentbola, hem de bu seyirciye şapka çıkarıyorum. 

Ocak ayı biz hentbolcular için her daim güzeldir. Ya kadınların ya da erkeklerin şampiyonaları olur. Hele bir de böylesine unutulmaz maçlar olduğunda tadına doyum olmaz. Ayrıca bir şeye daha teşekkür etmek istiyorum. Bize bu muhteşem maçları izlettiren Sports TV ailesine de çok teşekkürler etmek istiyorum. Birçok insan hentbolun ne kadar güzel bir spor dalı olduğunu Sports TV sayesinde gördüler, öğrendiler. İyi ki varlar. 

Evet. Bir turnuva daha böyle bitti. Bundan sonra ki takvimde ilk önemli maçımız 3 Mart tarihinde oynanacak olan Kadın Milli takımımızın Bulgaristan maçı... 

Böyle büyük turnuvalarda bizim de yer aldığımızı görmek temennisiyle şimdilik hoşçakalın diyorum. 

Yazarın Diğer Yazıları